Merhaba okuyucu. Bu yazıda soyut sanat ve gerçekçi sanat karşılaştırması yapacağım ve bu karşılaştırmadan ortaya çıkan antagonistik çelişkileri ortaya koyacağım.
Soyut Sanat ve Gerçekçi Sanat İçin Nedensellik İlkesi
Soyut sanat diğer birçok sanat akımlarında da olduğu gibi, gözlecisinde “farkındalık” yaratmak ister. Konu olarak genelde toplumun bir birimi olan bireyi ele alır. Birey ile ilgilenmeye başlarken, sanatçının fikri ortaya çıkardığı süreç işler. Soyut sanatçının bu fikrinin kaynağının ortaya çıkış nedeninin sayısı sonsuz nedenlerden biri olabilir. Bu sebeple soyut sanatçı eserin ortaya çıkış sebebinin nedenidir.
Gerçekçi sanat ise, eserin ortaya çıkış nedeni olarak yansıtmayı ve genellikle farkındalık yaratmayı tercih eder. Muhatap olarak toplumu veya bireyi ele alır ve eserin ortaya çıkışına sebep olan fikir de, yansıtmanın kaynağı olacak olan mevcut durumdan, doğadan veya toplumdan beslenir.
Soyut Sanat ve Gerçekçi Sanat İçin Düşünce ve Kalıcılık İlkesi
Akla gelmesi beklenmeyen şeyin zihinde yaratılmasını amaçlayan soyut sanat, eserin kalıcılığı ile ilgilenmez. Genelde gerçek ve gerçekçilikten beslenmez veya bu ikisini bükmek ile uğraşır. Bunu yaparken doğanın ve yasalarının soyut eserlerde doğal ortamından uzaklaştırılarak veya tekrar yorumlanarak düşük boyutlu bir seviyeye çekildiğini ve formunun bozulduğunu görmek mümkündür. Soyut eserin ortaya çıkarması gerektiğine inanılan düşüncenin, katılımcıyı içine çekmeyi amaçladığı için katılımcı ve gözlemcinin kısıtlı alanlarda nedenlerini anlamadan dahi olsa eyleme geçmelerini bekler. Bu uğurda alan öyle bir kurgulanır ki düşünce ve düşünceye dayalı olarak eylem şekillenebilsin.
Gerçekçi sanat için eserin ve yarattığı düşüncenin kalıcılığı önemlidir. Gerçekten ve gerçekçilikten beslenen gerçekçi sanat, gerçeği bükmediği gibi, doğa yasalarını aşmadan ve mümkünse çok az miktarda yorumlayarak eserin konu ve düşüncesini kalıcı hale getirmek ister. Gerçekçi bir sanat eseri, ortaya koyduğu düşüncenin eyleme dönüşmesini istediğinde bunu bireysel beğeniyi kazanma endişesine düşmeden toplumsal boyuta taşımayı amaçlayabilir. Bunun için eserin baki kalması ve mümkünse eserin işgal ettiği alanın sonsuz devamlılığı öngörülür.
Soyut Sanat ve Gerçekçi Sanat İçin Alan İlkesi
Soyut sanatçı, alanı olarak ele aldığı boşluğu kendi zihnindeki biçimlendirmeleri ile doldurduktan sonra eserin konumlandığı ve eser haline gelen bu boşluğu dünyaya taşımayı amaçlar. Bu noktada soyut sanatçı soyut olan bir şeyi boşluk olarak bilinen bir alana indirgeyerek mesajını vermek ister. Ancak bu indirgeme yapılırken eserin konu edinildiği alan sınırlı olacaktır. Çünkü soyut bir kavram iki veya üç boyutlu bir alanda, en azından bugünün teknolojisi ile bir boyutunu kaybetmiş olarak sunuluyor olacaktır. Soyut sanatın bu durum gerçekleştikten sonraki beklentisi, bir boyutunu kaybederek eser ile sergilenen soyut kavramın, gözlemcinin algılayışı sonrası kaybettiği boyutu gözlemcinin zihninde kazanmasıdır. Neticede soyut eser sunulduğu alanda değil, gözlemcinin zihninde tamamlanır.
Gerçekçi sanat için ise eserin ihtiyaç duyduğu veya esere dönüşen alan, aslında doğanın toplumun veya mevcut bir durumun gerçeklik olarak esere dönüşecek olan bir boşluğa taşınmasıdır. Yani bir indirgeme veya boyut kaybı söz konusu değildir. Bu sebeple eserin sergilendiği alanda eseri gözlemleyen gözlemcinin zihninde eserin tamamlanması beklenmez. Fakat gözlemcinin eserde kendisinin, bir başkasının, doğanın, mevcut durumun veya toplumun en azından bir tarafını görmesi gerçekçi sanatçı için yeterli olacaktır.
Soyut Sanat ve Gerçekçi Sanat İçin Gözlemci ve Katılımcı İlkesi
Soyut sanat için gördüğü eserin ne olduğunu anlamlandırmak tamamen gözlemci bireye bağlıdır. Soyut sanat bir beklenti içindedir ve sizden de esere katılmanızı, kendinizi dahil etmenizi ister.
Gerçekçi sanat için ortaya konulan eser net ve anlaşılır olduğu için, eseri anlamlandırmak uğruna gözlemcinin büyük bir emek harcaması beklenmez. Eser barizdir ve mesajı bellidir.
Soyut sanatı icra edip gözlemcinin algılayış şekli üzerine odaklanan sanatçı, gözlemci bireyi hedefler. Gözlemcinin mantığı ve gerçekçiliğini azımsayarak gerçekliği bükmek, soyut sanatçının öncelikli marifetidir.
Gerçekçi sanat eseri ise gözlemci bireyin algılayış biçiminden çok, icracısı olan sanatçının eserin konusuna bakış açısını taşır. Eseri gören gözlemcinin mantığı esas alınır ve mümkünse eser, doğa ve mevcut durum ile çeliştirilmeyerek gerçeklik bükülmez.
Soyut sanat ve soyut sanatçı var olan gerçekliği eserde konu alıp oluşturmaktansa, gözlemciyi sanat eseriyle etkileşime sokarak gözlemcinin kendi gerçekliğini yaratmasını bekler.
Gerçekçi sanat için ise gerçeklik mutlaktır ve gözlemci eseri gördüğünde kendi gerçekliğini yaratmaktansa, kendi gerçekliğini eserde görmelidir. Yani gerçekçi sanatçı yaratmaktan ziyade yansıtmaktan yanadır.
Soyut sanatçı, gözlemciyi kurguladığı eseri ile etkileşime sokmak ister. Bu sebeple bir noktada gözlemcinin bakış açısını belirleyebilmek ister. Neticede soyut eseri deneyimleyen bir gözlemci var ise eser vardır, yok ise eser yoktur.
Gerçekçi sanat için ise gerçeklik gözlemciden bağımsız ve kuşatıcı konumdadır. Bu sebeple gözlemcinin yokluğu, eserdeki gerçekliği ve eseri yok edemeyecektir. Fakat bir gözlemcinin yokluğunda eserde yansıtmaya çalışılan gerçekliğin muhatabının olmayışı durumu ortaya çıktığı için, yansıma kaybolur.
Soyut sanatçının gözlemciyi bir katılımcı haline getirmek isteyişinin sonucu olarak, esere katılım gibi bir sorumluluğu gözlemciye vermesi beklenebilir. Bu durum gerçekleştiğinde gözlemci, katılımcıya dönüşür. Anlamak, özellikle anlamlandırmak sorumluluğu katılımcının sırtındadır. Hatta eseri ile anlaşılma kaygısı gütmeyen soyut sanatçının bütün beklentisi gözlemcinin katılımcıya dönüşmesi olabilir. Bilakis soyut sanatçının hiçbir anlaşılma kaygısı gütmediği durumlarda ise katılımcı kendini eser ile baş başa bırakılmış dahi hissedebilir. Gerçekçi sanatçı, gözlemci eser ile buluştuğunda eser ile etkileşime geçmesini beklemez. Gerçekçi eser mesajını verirken güttüğü anlaşılma kaygısını gidermek için etkileşim yaratmadan bunu yapabilir. Yani gözlemci eser ile baş başa kalmış hissetmeyeceği gibi, eserden de dışlanmış hissetmesinden kaçınılır. Bu sebeple gerçekçi sanat katılımı az önemsese dahi kucaklayıcı olabilir.
İlk Yorumu Siz Yapın