Siyasi Komedi: Yalancı Aranıyor

Dün, Düşler Sahnesi Sanat Topluluğu ‘nun sergilediği ” Yalancı Aranıyor ” isimli tiyatro gösterisini izledim. Siyasi Komedi tadında olan yapımın yönetmenliğini Mustafa Özer üstlenmiş. Senaryoyu ise Yunanistan’ın Aziz Nesin’i olarak bilinen müellif Dimitri Psathas kaleme almış.

2 perdelik oyun gayet keyifliydi.

Genel olarak siyasi ahlak eleştirisi yapan oyunun teması “yalana dayanan politika” idi. Anlaşılması kolay, doğrudan ve sivri mesajlar içeren oyun, sık göndermeler yaparak eleştiri oklarını “sisteme” yöneltiyordu.

İlk perde;

Oyunun baş karakteri olan bir milletvekili, seçimden önce vaatlerde bulunduğu seçmenlerini, bir dahaki seçime kadar oyalama telaşındadır. Ancak kendisi yalan söyleyemediği için sürekli ortalıktan kaybolur ve seçmenlerine karşı zor duruma düşer.
Bu sebeple kendisi adına yalan söyleyebilecek yeni bir özel kalem müdürüne ihtiyaç duyar.

Bir süre sonra yeni özel kalem müdürü bulunur. Tayfun bey yalan söyleme olayını bir üst boyuta çıkarmış ve bu işi profesyonel olarak yapmaya başlamış birisidir. Onun inancına göre; yalan söyleyenlere “yalancı” denilmesine rağmen yalan yazanlara “yazar” denilmektedir ve yalan söylemek te yalan yazmak kadar meşrudur.

Milletvekilimiz, kendisi adına yalan söyleyen yeni özel kalem müdürünün yardımıyla, başa çıkamadığı problemleri birer birer “atlatmaya” başlar. Hey şey istediği gibi gider. Ancak bu durumdan ne eşi ne de dostları ne de diğer çalışanları memnundur.

ÖNERİLEN VİDEO

İkinci perde;

Tayfun beyin gözünü hırs bürür. İddiası, insanlara “sahte yalanlar” değil, “gerçek yalanlar” satmaktır. Ancak bu duruma daha fazla sabredemeyen milletvekilimizin eşi, dostları ile özel kalem müdürüne komplo kurar ve onun kadınlara karşı zaafını kullanıp işten atılmasını sağlamaya çalışırlar.

Olaylar kopuverir…


Oyunun kazanımı

Oyunu izleyen birisi olarak kendi kendime şu soruyu sordum; İkili ilişkilerde veya politikacı ile seçmenleri arasındaki ilişkilerde, Güven ve Yalan olgusunun aynı anda ve iki muhatap arasında oluşması doğru orantılı mıdır yoksa ters orantılı mıdır?

Görüşüme göre, Güven hissiyatı karşılıklı olduğu için, muhataplardan birinde bulunan güven eksikliği, doğal olarak öbür muhatapta da güven eksikliğine yol açacaktır. Bu durum iki kişi arasında eşit oranda ve karşılıklı gelişir.

Mesela insanlar diğer insanlara, politikacılar ise halka güven vermek için Yalan söyleyemezler mi? Tarih bize bu durumun mümkün olabileceğini göstermiştir.

Bellidir ki Güven ve Yalan olgusunun iki insan veya politikacı ile halk arasındaki ilişkide aynı anda fazlasıyla ve az olarak veya biri fazla ve öteki az olacak şekilde bulunması mümkündür. Bu olgular hem ters hem de doğru orantılı olarak bir ilişkide varlık gösterebilirler.

Bu sebeple politikacı-toplum ilişkisinde, siyasetçilerin çoğunun vaatlerini yerine getirmeyen birer yalancı olduğu gibi bir iç kanaatin oluştuğu gözlemlenebilir. Özellikle Türkiye’de yaşayan seçmenlerin vicdanları tarafından da bu iç kanaatin çaresizce kabul edildiği görülür. Bu durum halk ağzında “siyaset pis iş, yalan söyleyemeyen yapamaz” gibi tehlikeli bir cümleye dönüşür.

Bende şu soruyu soruyorum; Zaten seçmenler olarak politikacıların güvenirliğine ve yalancı olup olmadıklarına bakarak mı oy veriyoruz ? Kanaatimce bu sorunun cevabı “hayır”.

Peki ya sizin kanaatiniz nedir?

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir