Kültür Transferi, Mahremiyet ve Komünalka Kültürü

1917 Devriminden sonra, Rus toplumunda sosyal adalet anlayışının değişmesi ile birlikte, yaşam şekli ve standartların da değişim süreci başlamıştır. Toplumun sosyete anlayışından komün anlayışına geçtiği bu sürecin, Rus toplumuna getirdiği en büyük yaşam şeklinden biri ise Komünalka Kültürü olarak adlandırılır.

Türkçesi Komün Evi olan bu kültür, içerisinde 5-6 ailenin bir arada yaşadığı ve mutfak ile tuvaletin ortak kullanım alanı olarak tayin edildiği evlere verilen isimdir. Rus proletaryasının, lüks yaşama yatkın olan zümreden elde edilmiş evlere yerleşmesiyle, Komünal Yaşam süreci de başlamıştır.

Bu sayede farklı etnik kökenlerden, farklı dini çevrelerden, farklı alışkanlıklara ve kültür öğelerine sahip aileler aynı evi paylaşmaya başlamıştır. Komünal Yaşamın, günümüz Rusya’sında ve Post-Sovyet ülkelerinde kısmen devam ettiğini söylemek mümkündür.

Bunun bir örneğini, ağustos ayında Ukrayna’nın Odesa kentine yaptığım seyahatte gözlemledim. Bugün, eski Komünal Evlerin çoğu, özel mülkiyet olarak kullanımda bulunuyor. Sovyet döneminde ise Komünalka, insanların konutsuz kalmaması için yeni yapılan konutların inşası bitene kadar geçici olarak yerleştirildikleri evlerdi. Ancak yeni yapılan konutlar hep zamanında mı teslim edilmiştir? İşte o bir muammadır…

İçerisinde sabah telaşının ve tuvalet sırası beklemelerin bolca olduğu, aynı zamanda birlikte yaşama ve tahammül anlayışını geliştiren Komünal Yaşam şekli bugün halen Post-Sovyet halkları tarafından ya övülür ya da eleştirilir.

Fikrime göre o zamanın şartları iyice ele alınmadan, Komünalka Kültürü ‘nü yorumlamak doğru olmayacaktır. Ancak aşağıda ki temel konular ile Komün Evleri’ni ele almak mümkündür.

  1. Farkı kültür kodlarını taşıyan insanların bir arada yaşamasının neticeleri.
  2. Özel alanın kısıtlanması veya ortadan kalkmasının neticeleri.

Bir

Ortak yaşama uyum sağlamak ihtiyacı, aynı evi paylaşan aileler için o dönemin en büyük zorluğu olmuştur. Devletin burjuvaziyi bu şekilde infazı, beraberinde trajikomik bir yaşantı şekli doğurmuştur. Fakat farklı meslek gruplarından ve farklı hobilere sahip insanların bir arada yaşaması, toplumsal sınıflar arasında ki çizginin silikleşmesine büyük derecede yardımcı olmuştur.

Kültür transferi, sınıflar arası çizgilerin çok kalın ve belirgin olduğu toplumlarda gerçekleşemeyecek türden bir olaydır. Farklı zümrelere ait insanlar, toplumun diğer sınıfları ile aralarındaki uçurumu kapatmak için öncelikle sosyal hayatta bir arada bulunabilme imkanını bulabiliyor olmalıdır. Fakat sosyal adaletin olmadığı bir düzende bu fırsattan mahrum olan her sınıf, geçişken olmaktan uzaktır ve bundan ötürü katı ve heterojen halde mevcudiyet gösterir.

Bu sebeple Sovyet düzeninin beraberinde getirdiği Komünalka Kültürü, Rus halkları içinde biriken ve uzun süre belli sınıfların hayatına mahsus olmuş entelektüel mirası daha akışkan hale getirerek, aileler arasında kolay transfer olur vaziyete getirmiştir.

Ukrayna da dinlediğim hikayelerden aklımda kaldığı kadarıyla anlatmak gerekirse; Komün Evinde yaşamış ve hayatı boyunca eline keman alamamış bir çocuğun, müzisyen komşusundan keman çalmasını öğrenmesi. Resim çizmeyi bilmeyen bir komşunun, ressam komşusundan resim çizmeyi öğrenmesi. Daha düşük eğitim seviyesine sahip bir komşunun, daha eğitimli komşusuyla yediği akşam yemeğinde yeni fikirler edinmesi. Yabancı dil bilmeyen bir komşunun, yabancı dil bilen komşusundan yeni bir dünya dili öğrenmesi, birlikte yaşama kültürünün bir parçası haline gelmiş.

Bu kazanımlar neticesinde Komünalkada yaşayan insanlar, birbirilerini çoğu zaman üst basamaklara taşımışlardır.

İki

Paylaşımcı yaşamın Post-Sovyet topluma katkılarının yanında, beraberinde getirdiği yararsızlıklardan da bahsetmek mümkündür. Bunu kolay bir dille izah etmek gerekirse; Mahremiyet algısının bir anda ve keskin bir şekilde değişmesi, insanlar için bazı travmalara sebep olmuştur. Yeni bir yaşam şekli, Komünalkada yaşayan insanların imkân eksikleriyle mücadele dönemini başlatmıştır.

Gözlemim

Toplumun bir kesimi için koşullar kötüleşirken, diğer kesimi için koşullar iyileşmiş ve toplumun bir kesimi daha müreffeh hale gelirken, başka bir kesimi refah kaybına uğramıştır. Bir birey için mahremiyetin azalması, en büyük refah kayıplarından biri olarak sayılabileceği gibi, başka bir birey için de barınma hakkı elde etmek, büyük kazanımlardan sayılabilir…

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir