Yakın zaman önce bir Netflix yapımı olan Anon isimli Bilim-Kurgu filmini izledim.
Anonim olmanın sistem için tehlike teşkil ettiği bir gelecekte, baş rolümüz Ajan Sal Frieland (Clive Owen) kendini, takibi zor olan bir cinayetler zincirinin içinde bulur.
Black Mirror 1. Sezon 3. Bölümden hatırladığımız bu kurgu dünyada insanlar, retinalarına yerleştirilen bir teknolojik cihaz ile depolanan görsel hatıralarına kolayca ulaşabilmektedir. Aynı zamanda güvenlik güçleri de herhangi bir kısıtlama olmadan bu hatıralara ulaşabilmektedir.
Adli vakalarda bu teknoloji, faillerin bulunması için kolaylık sağlasa dahi bu sefer iş başkadır. Cinayetler olağan değildir. Cinayetleri işleyen kişi aynı zamanda bir hacker olduğu için, maktullerin ve görgü tanıklarının görsel hatıralarına ulaşıp bu hatıraları manipüle edebilmektedir. Katil böylece ardında bıraktığı delil ve izleri hem değiştirmekte hem de silebilmektedir.
Cinayetleri çözmesi içi Ajan Sal görevlendirilmiştir. Sal 40’lı yaşlarında, çocuğunu kaybetmiş ve eşinden ayrılmış biridir. Geçmişi ile tek bağlantısı çocuğundan kalan görsel hatıralar olan Sal, depresif ve bitkin bir karakterdir.
Sal cinayetleri incelemeye başladığında, maktullerin hafızalarında kalan son görüntünün, cinayeti işleyenin bakış açısından kaydedilmiş görsel hatıralar olduğunu fark eder. Bu anormal durum açığa çıkarmaktadır ki katil, kimliğini gizleyebilmek için maktullerin gördüğü son anıların yerine, kendi anılarını yerleştirmektedir.
Bu şekilde işlenmiş cinayetlerin sayısı bir anda arttığında ise kurbanlar arasında bir ortak nokta belirir. Kurbanların tamamı geçmişlerinden, yani acı dolu, müstehcen, utanç duyulacak veya yasadışı kabul edilecek görsel hatıralarından kurtulmak için hacker kiralayan kişilerdir.
Filimde yer alan hackerlar ise, insanların görsel hatıralarını silebilen ve değiştirebilen algoritmalar geliştiren kişilerdir. Bu kişiler para karşılığı bir temizlik yaparak, insanların başına dert açma ihtimali olan hatıraları yok etmek üzere kiralanmaktadır.
İşte bu noktada diğer bir baş rol olan The Girl (Amanda Seyfried) devreye girer.
Kendisine dair hiçbir geçmiş kaydı, parmak izi ve hatırası bulunmayan bu kız, hackerlardan biridir.
Sal, The Girl ile iletişime geçerek kendisini başarılı bir iş adamı olarak gösterir. İstenmeyecek bir ilişkisi olduğu ve bu ilişkisini nişanlısından gizlemek istediğini iddia ederek ona iş teklif eder.
The Girl, ilk başta kendisinin güvenlik güçleri tarafından tuzağa çekildiğinin farkına varmaz. Fakat bu durum kısa süre sonra değişir. Kendi kimliğini iyi bir şekilde saklayabildiği gibi, başkalarının kimliklerini de o kadar iyi deşifre edebildiği için, Sal’ın aslında güvenlik güçlerine çalıştığını anlar ve aksiyon başlar.
Ya nereye bakmanız gerektiğini çok iyi bilmeniz gerekmektedir, ya da hiç şahit olmamalısınızdır.
Anon filmi kurgusu itibariyle filmin sonlarına kadar olayları ele alırken, yavaş işleyen filmin sonuna doğru filmdeki mevcut düzene durum eleştirisi getirir.
İnsanlar geriye bakmaktadır. Mutluluk, elem veyahut şehvet uyandıran hatıralarına…
Filmde öyle bir gelecek vardır ki, kendilerini gizlemeye çalışanlar, gizlendikleri oranda dikkat çekmektedirler. İnsanların gördüğü her şeye, bir başkası da tanıklık edebilmektedir.
Başroller arasındaki şu diyalog, anonim olmayı tercih eden ve otoriteyi temsil eden iki düşünce arasındaki çelişkiyi oldukça iyi özetler:
Sal: “Kimsenin seni bilmemesi neden bu kadar önemli? Başkalarının sırlarını ortadan kaldırıyorsun. Peki ya senin sırrın ne?”
The Girl: “Herkesin sırrı olmak zorunda mı?”
Sal: “Herkesin saklayacak bir şeyi vardır.”
The Girl: “Bu iş böyle işte. Hayatının her günü bir şeylere bakarsın. Anlamayacağın şeylere…
Gizlenmek istemen saklamak istediğin bir şey olduğu anlamına gelmez, görmek istediğin hiçbir şey olmadığı anlamına gelir.”
Güzel bir bilim kurgu yapımı olan Anon isimli filmi izlemenizi tavsiye ederim. İyi seyirler dilerim.
İlk Yorumu Siz Yapın